Kıyametin Dehşeti
12:47 | Yazan: M.Sami
Dünyanın yaratılışından kıyâmetin koptuğu ânâ kadar varlık âlemine gelen bütün insanları ve cinleri nerede ve ne halde olurlarsa olsunlar mahşer meydanında toplayan, (Hicr, 24-25; En’âm, 128; Âl-i İmrân, 9, 25, 55; Nisâ, 87, 172; En’âm, 38; Kehf, 47)işlerinden ve hâllerinden hiçbir şey kendisine gizli kalmayan Allah Teâlâ onlara şöyle hitap eder:

“Bugün mülk ve hâkimiyet kimin? (Mahşer halkı şu cevabı verir): Mutlak gâlip, tek hâkim olan Allah’ın!” (Mü’min, 16)

“İşte o gün insan hakikati anlar, fakat o zaman anlamanın kendisine ne faydası olacak?” (Fecr, 23)

* * *

Efendimiz’in şu sözleri, o günün dehşetini anlatmaya kâfîdir:

“Sırat köprüsünde mü’minlerin şiârı: «Yâ Rabbî, selâmet ver, selâmet ver!» duasıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 9/2432)

“Kıyâmet günü rasûllerin de sözü:

«Allah’ım, selâmet ver, selâmet ver!» olacaktır.” (Buhârî, Ezân, 129)

* * *

Samanî hükümdarlarından Nâsır bin Ahmed (h. 301-331), Nişabur’u fethettikten sonra meclisin toplanmasını emretmiş ve tahtına çıktıktan sonra, Kur’an okunarak toplantının açılmasını istemişti. Sâlih bir zât öne çıkarak yukarıdaki Mü’min Sûresi’nin 16. âyetini okudu. Nâsır, âyeti dinleyince dehşetle irkildi ve titremeye başladı. Hemen tahttan indi, başından tâcını çıkarıp secdeye kapandı ve:

“–Allah’ım! Hükümranlık bana değil sana aittir” demeye başladı. (Mevdudî, Tefhîm, V, 137, [Mü’min, 16])
Ölümden Sonra Diriliş Hakkında
13:07 | Yazan: M.Sami
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Muhakkak ki hayatı veren de, öldüren de biziz. Evet, herkes bizim huzûrumuza dönecektir. Yerin yarılıp kendilerinin büyük bir hızla mahşer meydanına koşacakları gün, mutlaka gelecektir. Bu diriltip mahşerde toplama bize göre çok kolaydır.” (Kâf, 43-44. Bkz. Kamer, 50; Lokmân, 28)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle anlatırlar:

“Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına:

«–Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgârın önünde savurun. Allah’a yemin olsun ki, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!» dedi. Öldüğünde, bu söyledikleri kendisine yapıldı. Allah da yeryüzüne emrederek:

«–Sende ondan ne varsa bana toplayıver!» dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. Cenâb-ı Hak:

«–Niçin böyle bir vasiyette bulundun?» diye sordu. O kul:

«–Senden korktuğum için ey Rabbim!» cevabını verdi. Allah Teâlâ Hazretleri de onu affetti.” (Müslim, Tevbe, 25; Buhârî, Tevhid, 35, Enbiya 50)
Fıtır sadakası ölçüsü
13:37 | Yazan: M.Sami
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir.” (Bakara, 276)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Fıtır sadakası her şahıs için bir sâ‘ hurma veya bir sâ‘ arpadır. Veya fakir ya da zengin, kadın veya erkek, köle veya hür, büyük veya küçük her kişiye bir sâ‘ buğdaydır. “…Allah, zengininizi günahlardan arındırıp malını temizler. Fakirinize gelince Allah ona, sadaka olarak verdiğinden daha fazlasını ihsân eder.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 21/1619; Buhârî, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 13)

* * *

Sâ‘: 2,751 kg veya 3,328 kg ağırlığında bir ölçü birimidir.

“Ramazan ayı yerle gök arasında asılıdır. O, (Allâh katına) ancak fıtır sadakası ile yükseltilir.” (Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 151-152; Deylemî, el-Firdevs, I, 235; Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, II, 455)

Ashâb-ı kirâm, Fıtır sadakalarını ve diğer infaklarını Ramazan’da fazlasıyla îfâ ederlerdi. (Buhârî, Keffârâtu’l-Eymân, 5)

Fıtır Sadakası’nı Bayram Namazı’ndan evvel vermek sûretiyle muhtaçların gönlüne de bayram sürûru tattırılmalıdır.
Oruca gücü yetmeyen fidye versin
13:29 | Yazan: M.Sami
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Oruç, size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde orucunu kazâ eder. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakiri bir gün doyuracak miktardır. Bunun dışında, kim gönüllü bir hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer gerçekleri anlıyorsanız, güçlüklere rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 184)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Allâh rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allâh Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.” (Buhârî, Cihâd, 36)

* * *

Bir kimse Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“–Yâ Rasûlallâh! Annem vefat etti, üzerinde de bir aylık oruç borcu var, onun adına borcunu ödeyeyim mi?” dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Annenin üzerinde mal borcu olsaydı onun adına ödeyivermez miydin?” diye sordu.

“–Evet, öderdim!” deyince, Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Allah’a olan borç ödenmeye daha lâyıktır!” buyurdu. (Müslim, Sıyâm, 155)
Zekâtın ehemmiyeti - 2
11:05 | Yazan: M.Sami
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizler ve arındırıp yüceltirsin…” (Tevbe, 103)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

“Bir kimseye Allah Teâlâ mal verir, o da zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan hâlinde karşısına çıkarılır. Yanaklarının üzerinde (gazap ve zehirinin şiddetini gösteren) iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp (ağzını kapatacak şekilde) iki yanağından şiddetle ısırır ve:

«–Ben senin (dünyada çok sevdiğin) malınım, ben senin hazînenim!» der.”

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, sözlerine delil olarak şu âyet-i kerimeyi okudu:

“Allah’ın fazlından kendilerine verdiği nimetleri infak hususunda cimrilik edenler, sakın bunu kendileri için hayır sanmasınlar; bilakis bu, onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmrân, 180) (Buhârî, Zekât, 3; Tirmizî, Tefsir, 3/3012)